Mexico City, küresel bir çağdaş sanat merkezi olarak kendini sağlam bir şekilde kanıtladı. Bu dönüşüm, Micha kardeşler ve Carlos Couturier'in şehrin gelişen sanat sahnesini harekete geçiren sanat odaklı bir otel olan Hotel Habita'yı 2000 yılında açmasıyla başladı. Başlangıçta çağdaş sanat topluluğu, Francis Alÿs ve Gabriel Orozco gibi sanatçıların yer aldığı yeraltındaydı. Bugün sahne, uluslararası ilgi gören önemli galerilerle gelişiyor.
Şehrin bir sanat destinasyonu olarak statüsü, Latin Amerika'nın en büyük sanat fuarı olan yıllık Zona Maco ile vurgulanıyor. Bu yıl, galericiler, satıcılar ve koleksiyoncular dahil olmak üzere 77.000'den fazla katılımcının 25 ülkeyi temsil eden 200'den fazla galerinin sergilerini keşfetmesi bekleniyor. Fuarın kurucusu Zélika García, Mexico City'nin küresel sanat haritasında olmadığı bir zamanı hatırlıyor, bu da şu anki canlı statüsüyle keskin bir tezat oluşturuyor.
Mexico City'nin sanat sahnesinin büyümesi, San Miguel Chapultepec ve Colonia Juárez gibi mahallelerdeki sayısız galeri ve müze tarafından desteklenmektedir. Eugenio López Alonso tarafından kurulan Museo Jumex gibi önemli kurumlar, Latin Amerika'nın en büyük özel çağdaş sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Maison Celeste gibi yeni mekanlar ve OMR ve Travesía Cuatro gibi yerleşik mekanlar, eklektik ve yenilikçi sergileriyle sanat tutkunlarını sürekli olarak cezbetmektedir.
Bu sanatsal rönesansın etkisi görsel sanatların ötesine uzanıyor. Şehrin kültürel evrimi, küresel ilgi çeken patlayan bir gastronomi ve moda sahnesini içeriyor. Colonia Juárez'de Soho House'un açılması ve Cana ve Cicatriz gibi lüks yemek mekanları, Mexico City'yi sadece sanatın değil, daha fazlasının da adresi haline getirdi.
Mexico City'nin önde gelen bir çağdaş sanat merkezine dönüşümü, dinamik kültürel manzarasını vurgular. Sanat, gastronomi ve moda arasındaki sinerji, yaratıcılığın geliştiği benzersiz bir ortam yaratır ve burayı dünya çapındaki sanatseverler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer haline getirir.